Christian Petzold’un 2018 yapımı “Transit” filmi, Anna Seghers’in aynı isimli romanından uyarlanmıştır. Film, Nazi işgali altındaki Fransa’dan kaçmaya çalışan bir adamın hikayesine odaklanırken, 1940’ların atmosferini günümüzle harmanlayarak sunmakta. Bu zaman ve mekan kayması, izleyiciye, tarihsel olayların günümüzde de yankı bulduğunu hatırlatırken; mekanlar ve kostümler de, bu iki dönemin iç içe geçtiği bir atmosfer yaratıyor.
Film, özellikle kimlik ve aidiyet kavramlarını merkezine almakta. Baş karakter Georg, ölen bir yazarın kimliğine bürünerek Marsilya’da hayatta kalmaya çalışmaktadır. Bu kimlik değişiminin, bireyin kendini tanımlama ve toplumda yer edinme çabasını simgelediğini düşünüyorum. Nazi işgali altındaki Fransa’dan kaçmaya çalışan karakterler, günümüz dünyasında da benzer şekilde yerinden edilmiş insanların yaşadığı trajedilere adeta ayna tutmakta. Petzold, bu temayı işleyerek, tarihsel bir olayı modern bir perspektifle yeniden yorumlamayı kotarmış. Böylece, modern göç krizine de göndermelerde bulunabilmiş. Günümüzde de milyonlarca insan, savaş, baskı ve ekonomik zorluklar nedeniyle yerinden edilmekte ve yeni bir hayat kurma mücadelesi vermektedir. Film, bu evrensel temayı tarihsel bir olay üzerinden işlerken, günümüz dünyasının benzer sorunlarını da izleyicinin yüzüne vurmakta...