Fight Club, kapitalizmin çarklarında sıkışmış bireyin çığlığıdır. David Fincher'ın yönettiği bu film, Chuck Palahniuk'un aynı adlı romanından uyarlanmıştır ve insanın tüketim kültürüne köle oluşunu sert bir şekilde eleştirir. Tyler Durden'ın ağzından çıkan sözler, modern dünyada insanların kimliklerini maddi varlıklar üzerinden tanımladığını ve bu durumun insan ruhunu nasıl körelttiğini vurgular.
Film, modern toplumun kendini ifade etme yollarını, özellikle de tüketim çılgınlığı ve iş hayatının getirdiği monotonluk üzerinden sorgular. Jack'in (Edward Norton) çöküşü ve Tyler Durden (Brad Pitt) ile kurduğu dostluk, bu iki yüzlülüğü ve kimlik krizini ortaya çıkarır. Dövüş Kulübü, bu iki karakterin kaosa olan eğilimlerini ve toplumsal normları yıkma arzusunu temsil eder.Sahip olduğun şeyler, sonunda sana sahip olur.
Film boyunca kapitalizm, bireylerin ruhsal ve fiziksel sağlığını tehdit eden bir güç olarak gösterilir. Tüketim kültürü, insanları birer "ürün" haline getirir ve özgünlüklerini yok eder. Tyler'ın "Bizim neslimiz büyük bir savaş görmedi. Bizim büyük savaşımız, ruhsal bir savaş" sözü, bu durumu özetler.
Dövüş Kulübü, özgürlüğün ve gerçek benliğin keşfini kaos ve yıkım yoluyla arayan bir grup insanın hikayesidir. Ancak bu yolculuk, toplumun karanlık yönlerini ve bireylerin kendileriyle yüzleşmelerini zorunlu kılar.
Fight Club, sadece bir film değil, aynı zamanda modern toplumun tüketim alışkanlıklarına ve kapitalist sistemin birey üzerindeki etkilerine dair sarsıcı bir eleştiridir. Ruhsal özgürlüğün peşinde koşan ve bu uğurda yıkımı göze alanların hikayesi, izleyiciyi derin bir sorgulamaya iter.