Kit Harington'un yüzü suyu hürmetine izledik. Fena değil. Ama başyapıt da değil. Yönetmen fantastik ve korku öğeleriyle örtülü bir toplumsal anlatı yaratmaya çalışmış, ancak anlattığı hikâyeyi kusursuz bir biçimde bütünleştirmeyi başaramıyor. Küçük kız rolündeki Caoilinn Springall'ın performansı olağanüstü.
Bu filmi daha önceden de izlemiştim ama hard diskten silmeden önce bir kez daha izleyeyim dedim. Hard diskte yer açılsın diye bazı filmleri silmem gerekiyordu. Gözüme bunu kestirdim. Ama filmi ikinci kez izlemek istememin tek sebebi bu değil. Bazı filmleri ilk izleyişte tüm yönleriyle, tüm boyutlarıyla kavramak mümkün olmayabiliyor. İkinci, hatta belki üçüncü kez izlemek gerekebiliyor. Bu film de işte o filmlerden. İkinci kez izleyerek, filmi uzun süreli hafızama kaydetmekle kalmadım, aynı zamanda ilk izleyişte fark etmediğim bazı detayları da fark etme imkânı buldum. Filmin Yıldız Savaşları ve Conversation'dan izler taşıması inanılmaz.
Hard diskimdeki temizlik operasyonu kapsamında izlediğim bir film daha. Yıllar önce izlemiştim gerçi, ama silmeden önce ikinci kez izlemek farz olmuştu. Ben de oturup izledim. IMDb Top 250 listesinde yer alan, metascore'dan 94 puan almış anlı şanlı bir film bu. Bu kadar övgüyü hak edecek kadar güzel bir film gerçekten de. Bu kadar güzel, arşivlik bir filmi hard diskimden silerken içim cız etmedi değil, ancak popüler olması dolayısıyla malum ortamlarda kolayca bulunabilecek olması düşüncesinde teselli buluyorum. Yani yarın öbür gün bu filmi özlersem ve canım yine bu filmi izlemek isterse, -ki muhtemelen isteyecek- bir yerlerden kolayca bulabileceğim düşüncesi beni teselli ediyor.
Hayatları mezuniyet ile ayrılan ikilinin, hayatlarının başlangıçtan çok farklı yerlere gelişini görüyoruz, biri dipten belki zirveye, diğeri ise zirveden tepe taklak aşağılara...
Heyecan uyandırıcı başlayıp, klişeye doğru giderken sert viraja girip zor toparladı. Farklı bir anlatım şekli muhakkak vardır ama ben böyle ifade edeyim.
Bugün hard diskimdeki temizlik operasyonu kapsamında -bahar temizliği?- Stanley Kubrick'in aşkınsallığın yasalarını sorgulayan, yıllandıkça değerlenen şarap kıvamındaki efsanevi filmi Cinnet'i izledim. Hard diskimde yaklaşık 5 GB yer kaplayan bu filmi uzun zaman önce izlemiştim zaten, ancak ilk izleyişte tüm yönleriyle kavranamayacak kadar büyük bir film bu. Süresi de az buz değil, 2,5 saat. Filmi izledikten sonra sildim ve hard diskimde 5 GB'lık yer açıldı. Bu boşluğa hangi filmi indirsem acaba?
Haftada bir kez sinemaya gitmeye çalışırım. Bu haftaki tercihim de bu oldu. Dalgıçların tehlikeli dünyasına gerçekçi bir bakış atan seyirlik bir film. Zaten gerçek bir hikâyeden uyarlanmış. Benim izlediğim salon bomboştu, benden başka kimse yoktu. Salonu kapatmış gibi oldum. Muhtemelen pandemi yüzünden insanlar hâlâ sinemaya gitmekten korkuyor. Hâlbuki pandemi öncesi tıklım tıklım olurdu, neydi salonların o hâli. Arkadan koltuğu tekmeleyenler, poşetlerini hışırdatanlar, filmin ortasında vıdı vıdı konuşanlar... Bunların hiçbiri artık yok. Salon tamamen bana ait. Neredeyse pandeminin çıkmasına sevineceğim. Son olarak filmin altyazılarıyla ilgili de iki çift laf edeyim. Altyazılar pek de mükemmel değildi. Yazım hataları, çeviri hataları, senli benli konuşulması gereken yerlerde sizli bizli konuşmalar... Bu hatalar bir iki taneden ibaret olsaydı lafını bile etmezdim ama yaklaşık 50 tane kadar böyle hata var. Neyse ki bu hatalar seyir zevkini önemli ölçüde baltalayacak boyutlara varmadı.