SİNETAYFA

Zeki Demirkubuz evreninden bir hikaye olarak yorumlanabilir. Evren derken abartmıyorum; Filmler arasındaki ortak mekanlar, küçük göndermeler ve karanlık atmosfer her daim var.

Zengin kadrosu, bol aksiyonu ama yavan tadı ile eh işte dedirten bir yapım!

Japon tarihinin pek bilinmeyen bir dönemine, İkinci Dünya Savaşı'nın hemen öncesindeki Japonya'ya, 1936 yılındaki başarısız askerî darbe girişimine odaklanıyor bu film. Ordu ve siyasetteki yozlaşmış kişiler semirirken halk açlıktan kıvranıyor. Biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar misali, kıyamet kopuyor filmde. Askerler darbe yapıyor. Ülkenin iyiliği için. Askerlerin amacı saf. Ancak... Neyse daha fazla anlatıp spoiler vermeyelim.

Hemen belirtelim ki, bu film "ufak" bir film değil. Süresi iki buçuk saate yaklaşan bir süper prodüksiyon. Her ne kadar arka planda çalkantılı bir Japonya ve başarısız bir darbe girişimi yer alsa da, film aslen yaşam, ölüm, sevgi dolu kadınlar gibi temaları ele alıyor. Filmin yönetmeninin filmle ilgili sözleri: "Mekân erken Şova dönemi olsa da, bu çağdaş bir büyüme filmi. Tarihsel arka plan olarak önemli bir olay kullandım, ancak amacım kadınlar hakkında gerçekçi bir hikâye yaratmaktı."

Bu arada filmin altyazılarını dilim döndüğünce Türkçeye çevirdim. Birilerinin işine yararsa ne mutlu bana:

https://www.patreon.com/posts/ayaklanma-1980-140346066

Psikolojik gizem, gerilim filmi... Vasatı aşamıyor!

Külkedisine farklı bir bakış fakat gereksiz olmuş!

Konusu Avustralya'da geçen, köpek balıklı bir korku filmi. Geçtiğimiz Mayıs'ta Cannes'te gösterildiğinden beri takipteydim bu filmi. Nihayet bu akşam izleyebildim. Gayet güzel bir film olmuş. Emeği geçenlerin ellerine sağlık. Filme ilgili çok fazla yazıp çizmektense, filmde denk geldiğim ilginç bir tesadüften bahsetmek istiyorum. Filmin bir sahnesinde, karakterlerden biri köpekbalıklarıyla sivrisinekleri karşılaştırıyor. Ve sivrisineklerin çok daha fazla ölüme neden olmasına rağmen, insanların sivrisineklerden çok, köpekbalıklarından korktuğundan dem vuruyor. "Çünkü insan beyniyle değil, götüyle düşünüyor." gibi laflar ediyor. "Peki bunun neresi tesadüf?" diyecek olursanız, hemen cevap veriyorum. Şöyle ki, Elif Şafak'ın "Kayıp Ağaçlar Adası" adlı romanında da buna benzer bir ifade var. Romandaki pasaj tam olarak şöyle: "Sivrisinekler insanlığın can düşmanıdır. Yeryüzüne ayak basmış insanların yarısını onlar öldürmüştür. İnsanların kaplanlardan, timsahlardan, köpekbalıklarından ve hatta hayal ürünü vampirlerden ve zombilerden deli gibi korkup; en ölümcül düşmanlarının minik sivrisineklerden başkası olmadığını unutmaları beni her zaman şaşırtmıştır."
Elif Şafak'ın romanı filmden önce yayınlandığına göre işte benim teorim: Filmin senaristi Elif Şafak'tan arak yaptı! Şaka şaka, arak biraz ağır bir itham oldu. Ancak senarist dediğimiz kişi farklı kaynaklardan bir şeyleri alıp devşiren, bunları bir potada eriten kişidir. Romanın Türkçe'den önce İngilizce yayınlandığını göz önüne alacak olursak senaristin romanı okumuş olması pekâlâ mümkün. Veyahut da ben öküz altında buzağı arıyorum. Biri bana "Bir gün köpekbalıklı bir Avustralya gerilim filminin tam ortasında Elif Şafak aklına gelecek." dese ona gülüp geçer, "Köpekbalıklı filmle Elif Şafak ne alaka olm lan!" derdim. Ama işte geldiğimiz nokta ortada.